Halk TV’de görev yapan kameramanların, düşük ücret ve ağır çalışma koşulları nedeniyle işten ayrılmak zorunda kaldıkları kamuoyuna yansıdı. Yaşanan sorunların kurum yöneticilerine defalarca iletilmesine rağmen kalıcı çözümler üretilmediği de biliniyor. Türkiye’de gazetecilerin ve basın emekçilerinin sefalet ücretleriyle yaşam mücadelesi verdiği, her gün ekranlardan topluma yansıtılan ekonomik tablonun bizzat çalışanların hayatında çok daha ağır bir şekilde hissedildiği gerçeğini bir kez daha görmekteyiz.
ÇGD Samsun İl Temsilcisi Mehmet Rebii Özdemir konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede, medya kurumlarının kendi çalışanlarını görmezden gelmesinin kabul edilemez olduğuna dikkat çekti:
“Basın kurumlarında çalışan kameraman, muhabir, editör, teknik ekip ve bütün basın emekçileri yalnızca bir maliyet kalemi değildir. Onlar bu ülkenin sesini, sözünü, görüntüsünü kamuoyuna taşıyan, demokrasinin nefes borusunu ayakta tutan insanlardır. Bugün Halk TV ekranlarında her gün ağır ekonomik kriz koşulları tartışılırken, aynı kurumun kendi emekçilerini koruyacak hiçbir adım atmaması derin bir çelişkidir. İhale masalarında kanallar satın almayı düşünecek mali güce sahip olanlar, kendi çalışanlarına insanca yaşayacak ücret vermekten kaçınamaz.”
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik koşullar, özellikle basın sektöründe çalışanların yaşamını her geçen gün daha da zorlaştırıyor. Gazetecilik, zaten riskleri ve zorluklarıyla bilinen bir meslek iken, sefalet ücretleriyle sürdürülmeye çalışıldığında mesleğin onuru da yara alıyor. Çalışanların emeklerinin karşılığını alamadığı, sendikal hakların baskılandığı bir medya düzeni topluma da güven veremez. Çünkü yoksullaşan, baskı altında tutulan gazeteci, gerçeği tam anlamıyla topluma aktaramaz.
Özdemir, açıklamasını şu sözlerle sürdürdü:
“Bizler ÇGD olarak, bütün basın emekçilerinin yanındayız. Gazetecilik mesleğini ayakta tutan alın teridir. Patronların görevi, bu alın terine değer vermek, emekçilerin insanca yaşayabileceği ücretleri sağlamaktır. Bugün kameramanlar üzerinden gördüğümüz tablo, aslında bütün basın dünyasının ortak sorunudur. Yöneticiler, gazetecilerin çığlığını artık duymak zorundadır. Çünkü bu sadece bir ücret meselesi değil, mesleğin geleceğini ve toplumun doğru haber alma hakkını doğrudan ilgilendiren bir meseledir.”
Sonuç olarak; Türkiye’de medya patronlarının, gazetecilerin haklı taleplerini görmezden gelmeye devam etmesi ne basın özgürlüğüyle ne de demokrasiyle bağdaşır. Çalışanlarını korumayan bir medya kurumu, toplum karşısında inandırıcılığını da kaybeder. Halk TV örneğinde yaşanan bu tabloyu, bütün basın kurumları için bir uyarı olarak görmek gerekiyor. Emekçilerin onurlu mücadelesi, yalnızca kendi haklarını değil, toplumun haber alma hakkını da savunmaktadır.