MEHMET REBİİ ÖZDEMİR
Çünkü adalet ve eşitlik, düşünce ve ifade özgürlüğü ile iletişim ve haberleşme özgürlüğü karşıtlığına dayalı bulundukları kutbun ayakta durabilmesi için; demokratik, halkçı, bilimsel ve özgür düşünceyi savunan ve bu uğurda mücadele edenlerin halkı uyandırmaması, kutuplaşmaya son vererek dayanışmaya yol açmaması gerekmektedir Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu üyelerinin yargılandığı ve yarın (22 Kasım 2022) karar verilmesi beklenen dava, ifade ettiğimiz üzere iktidarı elinde tutan müstebit anlayışın bir sonucudur.
Bilindiği üzere Mimarlar Odası Ankara Şube yönetimi, Tezcan Karakuş Candan başkanlığında başta rant düşkünü, çevre ve kent değerlerini yok edici AKP iktidarı ve uzun bir dönem Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinde bulunan İ. Melih Gökçek’in halk ve kent karşıtı yaklaşımlarını ortaya çıkaran, geri adım attırmak zorunda bırakan Türkiye’nin nitelikli meslek örgütlerinden biri konumuna kavuşmuştur. Hem savunulan değerler hem de savunma biçimindeki meşru ve sağlam hukuki dayanaklar, AKP iktidarının gözünde Mimarlar Odası Ankara Şubesi’ni hedef haline getirmiştir ve bu örgüte yönelik haksız ve hukuksuz, iftira düzeyinde iddialarla davalar açılmıştır.
Bunlardan biri de yarın (22 Kasım 2022) saat 14:00’da Ankara Adliyesindeki Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek olan, Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Üyelerinin “terör örgütü propagandası yaptıkları” suçlamasıdır ki dava konusu Jinnews isimli yayın organında çevre-doğa içerikli haberler yapan bir muhabire, Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nce her yıl verilen “Koruma Alanında Emre Madran Basın Ödülü” verilmesidir. Bir ödülün verilmesini “terör örgütü propagandası yapma” suçu kapsamına sokan, hele de doğa ve çevre içerikli bir haberin buna dayanak gösterilmesi, AKP iktidarının Mimarlar Odası Ankara Şubesi’ne hasmane yaklaşımının basın özgürlüğü karşıtlığıyla kesişmesidir. Basınla kurulan ilişkiyi, ‘kendi propagandasını yapma’ sınırlılığında gören siyasi iktidar ve ne yazık ki onun güdümü dışına çıkamaz hale gelen bağımlı yargı, bu dava yoluyla çevre ve doğa, kent mücadelesi ile düşünce ve ifade, basın özgürlüğünü kesintiye uğratma, engellemeye çalışmanın yanı sıra katıksız bir ‘hukuk cinayeti’ işlemiş olacaktır.
Bir kere daha uyarıyoruz: Kimse çevre ve doğa, kent mücadelesi ile düşünce ve ifade, basın özgürlüğünü yok edeceği zehabına kapılmasın, çünkü acı patlıcanı kırağı çalmaz ve ne çevre ne kent ne de ifade, düşünce ve basın özgürlüğü mücadelesi sona erer. Bu kadar açık bir ‘hukuk cinayeti’ne de kimse meyletmemeli, çünkü yarın orada olacağız ve mesleğimiz aracılığıyla olası bir ‘hukuk cinayeti’ni tüm halka duyuracağız.