Gazetecilik, her türlü baskıya rağmen gerçeği arama ve kamu yararını savunma mesleğidir. Gazeteci, iktidarın, siyasetin, sermayenin ya da herhangi bir gücün değil; yalnızca halkın, kamu yararının yanındadır
Türkiye’de gazetecilik, ne yazık ki karanlık bir dönemden geçiyor. Son haftalarda meslektaşlarımızın gözaltına alınması, ev hapsi cezası verilmesi, tutuklanması, öldürülmesi gazetecilerin mesleklerini yaparken karşılaştıkları tehlikeleri ve tehditleri gözler önüne seriyor. Son günlerde;
-Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin seçilmiş yönetimine kayyım atandı,
-Öznur Değer'e emniyet görevlileri tarafından cinsiyetçi hakaretler edildi, tepki gösteren Değer hakkında soruşturma başlatıldı,
-Özlem Gürses hakkında, youtube programında bir dil sürçmesi olduğu açıkça belli olan ifadeleri sebebiyle önce gözaltı uygulandı ardından da yurt dışına çıkış yasağı ve ev hapsi kararı verildi,
-Nevşin Mengü PYD Eş Başkanı Salih Müslim’le yaptığı söyleşi nedeniyle sabah saatlerinde gözaltına alındı,
-Cihan Bilgin ve Nazım Daştan Suriye’de bombardımanda öldürüldü,
-Ölümlerle ilgili “etkin soruşturma yürütülmesini ve kamuoyuna açıklama yapılmasını” talep eden STK’lara ardı ardına soruşturmalar açıldı,
-Bilgin ve Daştan'ın ölümüne dair yapılmak istenen basın açıklamaları engellendi, Van'da 10 gazeteci gözaltına alındı, İstanbul'da 50’yi aşkın gözaltı yapılırken 7 gazeteci tutuklandı,
-T24 internet sitesi iki gazetecinin öldürülmesiyle ilgili açıklamaları haberleştirdiği için, gazeteci Seyhan Avşar ise sosyal medyadan paylaşım yapması nedeniyle soruşturma başlatıldı,
-Halk TV ve KRT'ye fiziksel saldırı girişimleri gerçekleşti.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız bu gelişmeler kağıt üzerinde gözüktüğü gibi basit bir liste değil; gazetecilerin hangi koşullarda çalıştığını gösteren, sistematik bir saldırının net işaretleridir. İktidar güçleri ve siyasiler, artık gazetecilik mesleğini hedef alan dil ve söylemlerini sorgulamalı, tehditlerinden, baskılarından ve her türlü müdahalelerinden vazgeçmelidir. Bu baskı ve saldırıların hedefi görünürde gazeteciler olsa da özünde ülke demokrasisidir.
Gazetecilik, her türlü baskıya rağmen gerçeği arama ve kamu yararını savunma mesleğidir. Gazeteci, iktidarın, siyasetin, sermayenin ya da herhangi bir gücün değil; yalnızca halkın, kamu yararının yanındadır. Halkın doğru bilgiye ulaşmasını sağlamak, her gazetecinin en temel sorumluluğudur. İfade özgürlüğü, eleştiri hakkı ve haber yapma özgürlüğü, hiçbir baskıya boyun eğmez.
Tüm bu antidemokratik uygulamaların ve baskının gazetecilere geri adım attıracağını düşünmek en hafif tabiriyle 'boşa kürek çekmek' demektir. Daha da önemlisi üçüncü dünya ülkelerine bile yakışmayan hukuksuz uygulamalarda ısrar etmek ülkeyi demokrasiden adım adım uzaklaştırmak, ülkenin geleceğini karartmak demektir.
Susturulan her gazeteci, karartılan her gerçek, halkın bilgiye erişim hakkının gasp edilmesi demektir. Bu ülkede halkın haber alma hakkını savunan gazeteciler her türlü tehdide rağmen kalemlerini bırakmadı, bırakmayacak.
Bu Karanlık Tabloyu Dayanışmayla Aydınlatacağız
Tüm gazetecilere, mesleğimizi hedef alan bu saldırılar karşısında dayanışmayı büyütme çağrısında bulunuyoruz. Ancak bu noktada basına yönelen saldırılar yalnızca gazetecileri değil, doğrudan halkın haber alma hakkını hedef almaktadır. Bu mücadele yalnızca gazetecilerin değil, demokrasiyi ve haber alma hakkını savunan herkesin sorumluluğudur. Gazetecilere yönelik baskılara karşı sessiz kalmak, bu saldırıları onaylamak anlamına gelir.
Susturulmaya çalışılan basını, yalnızca dayanışmayla ve örgütlü mücadeleyle hareket ederek koruyup büyütebiliriz.
Hep haykırdığımız gibi gazetecilik suç değildir. Gerçeklerin üzerine çekilen karanlık, dayanışmanın gücüyle mutlaka dağılacaktır!
ÇGD Genel Yönetim Kurulu