Bugün İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin ikinci yılı. Sözleşmenin kaldırıldığı günden bugüne 608 kadın, erkekler tarafından katledildi, 463 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.
Evrensel gazetesinden Nisa Sude Demirel’in haberine göre,
“İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla yürürlükten kaldırılmasının üzerinden iki yıl geçti. “Kadınları her türlü şiddetten korumak ve kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önlemek, kovuşturmak, ortadan kaldırmak” amacıyla imzaya açılan sözleşmeyi, 11 Mayıs 2011’de ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011’de parlamentosunda onaylayan ilk ülke Türkiye’ydi.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN NASIL ÇIKILDI?
Erdoğan, şubat 2020’de sözleşmeyi “Gözden geçirilecek” açıklamasıyla gündeme getirdi. Aynı dönemde ve sonraki süreçte bazı tarikat ve cemaatler de “Aile yapısını bozduğu”, “Eş cinselliğe yasal zemin hazırladığı” gibi gerekçelerle sözleşmeyi hedef aldı.
Sonunda, Erdoğan’ın 20 Mart 2021’de Resmi Gazete’de yayımladığı kararnameyle Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiği açıklandı. Türkiye, 1 Temmuz 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çekildi.
KARACA: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE SAHİP ÇIKMAK, KADINLAR İÇİN HAYAT MEMAT MESELESİ
İstanbul Sözleşmesi’nden resmi olarak çıkılmasının ikinci yılında EMEP Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, sözleşmenin feshini ve sonrasında yaşanan süreci değerlendirdi. İstanbul Sözleşmesi’nin devlete şiddeti önleme ve şiddete uğrayanların zararlarını tazmin etme yükümlülüğü ve iç hukuku, işleyişi düzenleme sorumluluğu verdiği için hayati bir sözleşme olduğunu vurgulayan Karaca, “Hele de Türkiye gibi günde neredeyse üç kadının erkek şiddeti yüzünden canından olduğu, kadınların şiddet dolu birlikteliklerden uzaklaşmak için devletten neredeyse hiçbir destek alamadığı, kendi olanaklarıyla şiddet dolu birlikteliklerden uzaklaştıklarında ise çantalarındaki koruma kararlarının hiçbir işe yaramadığı bir ülkede İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmak, kadınlar için kelimenin gerçek anlamıyla hayat memat meselesi” dedi.
"SÖZLEŞMENİN FESHİNDEN SONRA OKLAR 6284’E DÖNDÜ"
AKP iktidarının ülkenin en gerici güçleriyle, din bezirganlarıyla, tarikat ve cemaatlerle iş birliği yaparak, oy ve destek karşılığında, kadınların hayatını güvenceye alan sözleşmeyi tüm tepkilere rağmen bu güçlere peşkeş çektiğinin altını çizen Karaca, sadece sözleşmenin iptali ile de sınırlı kalınmadığını, kadınları şiddete karşı koruma yasası olan 6284 sayılı Yasa’nın ortadan kaldırılması için kampanya yürütüldüğünü hatırlattı.
Bu karanlık güçlerin, Medeni Kanun’daki eşitlik ilkelerini, kadınların nafaka hakkını, çocukların istismardan korunmasına yönelik önleyici yasaları da ortadan kaldırmak istediğini; LGBTİ’lerin yaşam haklarını alenen tehdit ettiklerini ifade eden Karaca, “Bütün bu kampanyalar, AKP’nin kadınları yoksullukla, geçim derdiyle, şiddetle, işsizlikle dolu olan aile kurumu içine hapsetme politikasının bir parçası. Kadınlardan ister şiddetle, istismarla dolu olsun, ister geçim derdiyle, işsizlikle dolu olsun, bu aile yaşantısını kendi yaşamları pahasına sürdürmeleri bekleniyor. Hatta sorunlara tampon görevi üstlenmeleri isteniyor” dedi.
"TÜM KADINLARLA BİRLİKTE BU PLANA KARŞI KOYMALIYIZ"
Sosyal yardım, cemaat tarikat ilişkileri içine hapsetme gibi “rıza” üretmeye dayalı politikalarla yapamadıkları koşullarda bunu şiddetle, zorbalıkla, adaletsizlikle, başka çıkar yol bırakmamakla yapmaya çalıştıklarını vurgulayan Karaca, “Sözleşmenin iptalinden, 6284 sayılı Yasa’nın tartışmaya açılmasından beri şiddet ve istismar davalarındaki adaletsiz yargı kararlarında gözle görülür bir artış oldu. Şiddet faili erkekler daha cüretkar hale geldi, kolluk güçlerinin hukuksuzca kadınları karakollardan geri çevirme, yanlış yönlendirmelerle kadınları hak arama mücadelesinden alıkoyma gibi pratikleri daha fazla gözlemlenir oldu. Ayrıca her kesimde artan adaletsizlik duygusu, kadınlarda daha derin, bu da büyük bir umutsuzluk, derin bir öfke yaratıyor” ifadelerini kullandı.
İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin yıl dönümünde, Anayasa değişikliği tartışmalarıyla iktidarın saldırı programını daha öteye götürmek istediğini ilan ettiğini söyleyen Karaca, “Yapmak istedikleri değişikliklerle eşitlik ve özgürlük haklarımızı elimizden almak, bizi bağımlı ilişkilere mahkum etmek istiyorlar. Bu türden saldırılar bu memlekette yaşayan, hangi partiye oy vermiş, hangi inanca, dünya görüşüne, yaşam tarzına sahip olursa olsun tüm kadınları etkileyecek korkunç bir karanlık yaratacak” diyerek en geniş birlikteliklere dayanan, kadınların yaşadığı sokaklara, mahallelere, çalıştıkları iş yerlerine, okullara, amfilere dayanan bir örgütlülükle bu plana karşı çıkılması çağrısı yaptı.
GÜLBAHAR: KADINLARI ŞİDDETE KARŞI KORUMASIZ HALE GETİRİP HAKLARINI GASBETMEK İSTİYORLAR
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılırken iç hukukta şiddetle mücadelede etkili bir yasa olan 6284’ün olduğunun gerekçe gösterildiğini, iki sene bile geçmeden 6284’ün de değiştirilmesi hatta tamamen kaldırılması tartışmalarının gündeme geldiğini hatırlatan Eşitlik İçin Kadın Platformundan (EŞİK) Avukat Hülya Gülbahar şunları söyledi: “Seçim kampanyalarında özellikle HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi kadınların doğumdan ölüme kadar kullanacağı, eğitim hakkından çalışma hakkına kadar bütün haklarını tartışmaya açtı. Bu da bize, kadına yönelik şiddet konusunda Türkiye’de her gün daha da artan saldırılar ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.”
Şiddetin kadınların temel haklarını kullanmak istediği zaman ortaya çıktığını vurgulayan Gülbahar, “Boşanmak istediği için öldürülen kadınlar, çalışmak ya da gelirine sahip çıkmak isteyen kadınların, miras payına sahip çıkmak isteyen kadınların karşı karşıya kaldığı şiddetler bunun örnekleri. Dolayısıyla şiddet ile kadınların temel yaşamsal hakları arasında doğrudan doğruya bir bağ var. Kadınları şiddete karşı korumasız hale getirip her türlü hakkını gasbetmek istiyorlar. Şiddet, itaatkar kadın yaratma, kadınları eve hapsetmenin bir aracı” ifadelerini kullandı.
"DEVLET ELİYLE SÜRDÜRÜLEN PROPAGANDA ŞİDDETİ ARTIRIYOR"
İstanbul Sözleşmesi’nin feshinden sonra kadın cinayetlerinde bir artış olduğunu ifade eden Gülbahar, “Günde en az 3 kadın öldürülüyor diyorduk ve bunun artık bir cins kırım boyutuna ulaştığını vurguluyorduk. Aradan geçen süre içerisinde günde 6 veya 8 kadının öldürüldüğü örneklerle daha sık karşılaşır olduk. Dolayısıyla günde en az 3 ya da 5 kadının öldürüldüğü bir cins kırım ülkesi haline geldik. Ne yazık ki kadınlara karşı devlet eliyle sürdürülen propagandalar nedeniyle bu cinayetler ve kadına yönelik şiddet azalmayacak, artacak gibi görünüyor” diye konuştu.
"HEP BİRLİKTE MÜCADELE ETMEK HER ZAMANKİNDEN DAHA ÖNEMLİ"
Kadınların bombalı saldırıya dahi maruz kaldığını, kendilerini korumak için evinin önüne barikat kurmak zorunda kaldıklarını anlatan Gülbahar, “Bu devletin bu şiddet olayları karşısında daha da kayıtsız hale geldiğinin göstergesi. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış ile karakollarda, kollukta 6284’ü uygulamama örnekleri başlamıştı. 6284 tartışmaya açıldığından itibaren karakollarda adeta yürürlükten kaldırılmış gibi bir tavırla karşı karşıyayız. Birçok yerde polis, kadınlara ‘6284 kaldırıldı’ diyebiliyor” diyerek bugün en geniş birlikteliğin sağlanarak hep birlikte mücadele etmenin her zamankinden daha fazla önem taşıdığını vurguladı.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KALDIRILDI: EN AZ 608 KADIN KATLEDİLDİ
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun (KCDP) verilerine göre; sözleşmenin kaldırıldığı 1 Temmuz 2021 ile 2023 yılının mayıs ayına kadar olan süreçte, 608 kadın, erkekler tarafından katledildi. 463 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. 1 Temmuz ile 2021 aralık ayına kadar olan sürede 148 kadın, erkekler tarafından katledildi, 117 kadın ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. 2022 yılında ise 334 kadın katledildi, 245 kadın ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Bu sayı 2023 yılının ilk 5 ayında da artış gösterdi, 126 kadın erkekler tarafından katledildi, 101’i ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.