Kuzey Kültürevi kurucularından, emekli öğretmen Abdurrahman Karadeniz, Film ve kitap etkinliği öncesinde yaptığı konuşmasında şöyle dedi.
“Kuzey Kültürevi olarak iki ayda bir okuma hayatı, hayatımıza okumayı katmak için bir gayret içindeyiz. Bazı kesintiler olmakla beraber bu okuma işini hayatımıza yerleştirmeye çabalıyoruz. Okumanın yaşı olmadığını zaten benden iyi biliyorsunuz. Okumanın değerini çok iyi bilen insanlarsınız. Belki çoğunuz okuduğunuz için artık yeter bu kadar okumak denecek noktaya da gelmiş olabilirsiniz. Ama evet, okumak gerçekten insanı çoğaltıyor, insanın yaşadığı dönemi, çağı yakalamasını sağlıyor. İnsanın insanlığını tahkim ediyor, dolduruyor, donatıyor. Bu yüzden büyük bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Şimdi biz bu okuma işini bir iki arkadaşın sırtında götürmeye çalışıyoruz. Düşüncem şu, diyorum ki arkadaşlarla birlikte bir okuma komisyonu kuralım. Ve bu komisyon neyi okuyacağımızı, hangi yazarı okuyacağımızı, hangi kitabı okuyacağımızı kararlaştırsın diye düşünüyorum. Arkadaşlar, Orta Doğu'nun kıyısındayız falan diyorduk ama artık Orta Doğu'nun içerisindeyiz şu anda. Yani Suriye ile beraber komşularımızın hal ve gidişleri değişti. Bu ülkede zaten kendi ülkemizde dara düşmüşüz. Kendi ülkemizdeki zulmü biliyoruz. Kendi ülkemizdeki deccallıktan haberimiz var. Kendi ülkemizdeki cebelutluğun içinde yaşamaya çalışıyoruz. Böyle bir darboğazdayken bir de Arap kültürüyle Fars kültürüyle, Kürt kültürüyle, Yahudi kültürüyle ne işimiz var demeyeceğinizi bildiğim için söylüyorum. Bizim yaşımız ne olsa olsun bizim Arap kültürünü, Fars kültürünü çalışmamız gerekiyor. Arap siyasetini, Arap sosyolojisini çalışmamız gerekiyor. Bizim Kürt kültürünü çalışmamız gerekiyor. Yani başkalarına İngilizce, Fransızca, İtalyancaya, İspanyolcaya gösterdiğimiz değeri Kürt diline göstermemiz gerekiyor. Gerekiyor da gerekiyor. Bütün bunlar için bir okuma ekibi kuralım. Bu ekip neyi okuyacağımızı belirlesin ve biz o kitapları getirtiyoruz. Zaten getirttiğimiz kitapları örneğin son süreçte 75 kitap getirttik. Eğer 20-30 kitap daha getirsek çok rahat arkadaşlarımız sağ olsunlar alabileceklerdi. Derken, demem o ki, biz kitabı getirtiriz, indirimli olarak arkadaşlara verdik, veriyoruz. Yine böyle yapmayı düşünüyorum. Ama bütün mesele bu işi kitleselleştirmek, bu işi geliştirmek gerekiyor. Her iş yerinde, her iş yerinde, lafımı geri aldım, iş yerlerindeki durumu bilmiyormuş gibi düşünmenizi istemiyorum. Ama evet, küçük 10 kişilik, 20 kişilik, 30 kişilik gruplarla okuma hayatı olabilir. Bunu hayatımıza sokmalıyız. Dedikten sonra çok konuştum. Hepinize iyi seyirler diliyorum. Teşekkür ederim geldiğiniz için. Sağ olun, var olun.”
Konuşmanın ardından İki Dil, Bir Bavul” isimli film pür dikkat izlendi.