ÇGD; ‘Medya İzleme Raporu’muzun, 2023 yılının Nisan ayına ait olan 58’incisini sizlerle paylaşıyoruz.
Türkiye’de düşünce, ifade ve basın özgürlüğü mücadelesi kapsamında meslektaşlarımıza yönelik sansür, tehdit-şiddet, gözaltı-yargılamalar ile özlük haklarında yaşanan kayıpları kayıt altına aldığımız ve her ay kamuoyuna duyurduğumuz ÇGD; ‘Medya İzleme Raporu’muzun, 2023 yılının Nisan ayına ait olan 58’incisini sizlerle paylaşıyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yaşına denk gelen 13. Cumhurbaşkanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 28. Dönemi’nde görev alacak milletvekillerinin belirleneceği seçimin öncesindeki bu son raporumuz, ağırlıklı olarak seçim atmosferinin basına yansımalarını içermekte. Çok partili siyasi hayata geçilmesinin ardından tarihimizde en uzun süreli tek başına iktidar olma imkanını elde eden AKP’nin, öncekilere göre çok daha zor şartlarda girdiği cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçim süreci, bizzat iktidardan kaynaklı siyasi rekabeti zedeleyici gelişmelere sahne olmakta.
‘Demokrasinin şöleni’ diye ifade edilen seçimlerin, siyasi parti ve düşüncelerin ancak eşit koşullarda yarışması halinde olumlu toplumsal sonuçlara yol açacağı gerçeğine karşın, rekabetin bir tarafında sırtını devlet imkanlarına dayayan AKP’nin öncülük ettiği Cumhur İttifakı diğer tarafında muhalefet partileri yer almakta. AKP, seçim propaganda sürecini tamamen devlet olanakları üzerinden yürütürken, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı görevlerini birlikte sürdüren Recep Tayyip Erdoğan, Nisan ayı boyunca ‘açılış törenleri’ adı altında yaptığı mitinglerle propaganda yapmaktan geri durmadı. Buna paralel iktidar, emrindeki TRT’nin yanı sıra başta Demirören Medya Grubu ile Turkuvaz Medya Grubu bünyesindekiler olmak üzere kontrolündeki yayın kuruluşları üzerinden özel bir algı çalışmasını uygulamaya koydu. AKP’nin, seçim sath-ı mailine girerken enerji, savunma ve teknoloji alanında ardı ardına açıkladığı proje ve vaatler söz konusu yayın organlarında, herhangi bir sorgulama ve araştırmaya tabi tutulmaksızın, hatta üstüne övücü eklemeler yapılarak sunulmakta; ekranlar ve manşetler günlerce aynı konular işlenmekte. İki ay önce Cumhuriyet tarihimizde yaşanan en büyük depremde halktan gerçekleri saklayarak hem mesleki hem de insani değerleri yok sayan iktidar medyası, seçim döneminde de basın ilkelerinden bir tekini bile dikkate almayarak iktidarın siyasi rekabeti yok etme hedefi doğrultusunda temel araçlardan birine dönüşmüştür. Yaşadığımız depremler, yangınlar, ekonomik ve siyasi krizler ile iç ve dış güvenliğe ilişkin olumsuz her türlü gelişmeyi perdeleyen, paspasın altına süpürmeye çalışanların, 14 Mayıs tarihli seçimlerde de özel bir görev üstlendiği ve bunun mesleğimiz üzerinden yapıldığını çok net görmekteyiz. Ancak dikişleri her yerinden patlayan ve bir halkı yara bere içinde bırakan bu sömürü ve hukuksuz düzeni örtecek ne bir perde ne de paspas kaldı.
Geçen ay, iktidarın süregelen politikalarından eleştirel ve sorgulayıcı basına yönelik baskı uygulamalarında da belli bir noktaya yoğunlaşma yaşandı. Yayın politikalarında Kürt sorununa ilişkin gelişmeleri önceleyen yayın kuruluşlarına, ilki geçen yılın Haziran ayında ikincisi Ekim ayında gerçekleştirilen operasyonlara bir yenisi eklendi. Aralarında Derneğimizin de üyesi olan Abdurrahman Gök’ün de bulunduğu 10 gazeteci 25 Nisan günü ‘terör’ suçlamasıyla gözaltına alındı. Abdurrahman Gök de dahil 5’i tutuklandı. Devletin ‘kırmızı çizgileri’ arasında gördüğü Kürt sorununa ilişkin zor şartlarda habercilik yapan ve halka yaşanan gerçekleri aktarma sorumluluğuyla davranan meslektaşlarımıza yönelik yaklaşık bir yıldır süren baskılar, doğrudan seçim süreciyle alakalıdır. Siyasi rekabeti her açıdan yok etme motivasyonuyla hareket eden AKP iktidarı, geniş bir basın ağına ‘terör’ yaftası vurarak bir yandan beka söylemine malzeme üretmek, diğer yandan da uygulamalarının tartışılmasının, halka yaşanan gerçeklerin bilgisinin aktarılmasının önüne geçmek istemektedir. Gazetecilere yönelik her türlü dayanaksız suçlama, iktidarın meşruiyetinin her geçen gün daha da yok olmasından başka sonuç doğurmayacaktır.
Nisan ayında basında yaşanan utanç verici gündemlerden biri ise, iktidarın kontrolündeki medya gruplarından Demirören’in bünyesindeki Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Hande Fırat’a ilişkindi. Ankara’da uzun yıllar gazetecilik yapmasına karşın ‘yıldız’ı 15 Temmuz Darbe Girişimi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Facetime üzerinden yaptığı canlı yayınla parlayan Hande Fırat’ın, iktidarla olan sıkı ilişkilerini medyadaki konumunu korumanın ötesine geçirdiği ortaya çıktı. Fırat’ın, Tarım Bakanlığından küçükbaş hayvancılık yetiştiriciliği için hibe desteği için başvurduğu ve 3.5 milyon TL’lik hibe aldığı kaydedildi. Gelişmenin duyulması üzerine küçükbaş hayvancılık yetiştiriciliğinin “emeklilik projesi” olduğunu ve kendisi üzerinden iktidarın yıpratılmaya çalışılmak istendiğini, bunun da ‘etik’ olmadığını açıklayan Fırat’a, dönüp de gazeteciliğin, ilkelerinin ve ‘etik’ dediği kavramın mesleğimiz açısından anlamını anlatmanın bir yeri kalmadığı gün gibi gözükmekte. Kısadan söyleyeceğimiz sözümüz; Fırat’ın emekli olması, elini eteğini mesleğimizden çekmesi sevindirici bir gelişme olmakla birlikte küçükbaş hayvanlar için bir o kadar üzücü.
Çağdaş Gazeteciler Derneği Yönetim Kurulu