MEHMET REBİİ ÖZDEMİR
KESK Samsun Dönem yürütmesi adına BES Kadın sekreteri Emine Boyraz, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü nedeniyle yayınladığı mesajında iun ifadelerle açıklamalarda bulundu.
Kadınlarının dayanışma ve mücadeleyi örgütledikleri renkleriyle, sözleriyle, eylemleriyle bir araya geldiği isyanını eyleme dönüştürdüğü bu 8 Mart’a merkez üstü Pazarcık ve Elbistan olan ve tüm ülkeyi derinden etkileyen yıkıcı iki depremin acısının ağırlığı çöktü.
“11 ili kapsayan ve yaklaşık 16 milyon insanı etkileyen depremlerin sonucunda, on binlerce insanımızı kaybettik. Bu deprem felaketi, milyonlarca insanın evsiz kalmasına neden olurken bu insanlar üzerinde bir ömür boyu sürecek ağır ruhsal travmalar bıraktı.
Bu nedenle bu yıl "Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü" olan 8 Mart’a, etkilerinin hala sürdüğü ve uzun yıllar da sürmeye devam edeceği bu depremin ağırlığıyla, ataerkil kapitalist ülke düzeninin hayatlarımıza her anlamda kast ettiği, yaşamlarımızın iktidar ve sermaye nezdinde hiçbir şey ifade etmediği bilinci ve öfkesiyle giriyoruz!
Depremden sonra iktidarın ilk yaptığı iş bölgede OHAL ilan etmek olmuştur. Bu OHAL kararıyla halkın AKP Hükümetine yönelik tepkisinin görünmemesi, gerçeklerin kamuoyu önünde sergilenmemesi, medya organlarının yayınlarına yasak getirilerek sansürcü bir zihniyetin egemen olması istenmiş. Güvenlik gerekçesi bahanesiyle OHAL ilan eden iktidar, meraları ve ormanları yerleşim yeri haline dönüştürmeye, depremi yaşamış, yakınlarını kaybetmiş, devlet kurumlarına karşı güveni tahrip olmuş milyonlarca insanı rant kapısı olarak görmeye devam etmektedir. İktidarın yaraları sarma gibi bir derdinin olmadığı ortadadır.
Kapitalist ataerkinin rantı önceleyen, insanı ve doğayı hiçe sayan politikaları on binlerce yaşamı sevdiklerinden, bizlerden kopardı. Siyasi iktidarın doğal felaket diyerek kendi sorumluluğunu görmezden gelen, tüm sorumluluğu doğaya atan, kader ile açıklayan tutumuna karşı bizler yaşanan kayıpların kapitalizmin doğa ve insan düşmanı politikalarının bir sonucu olduğunu, bu haliyle sürdürülebilir olmadığını söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz.
Milyonlarca insanda derin acılar bırakan Maraş depreminin etkileri, savaşlarda olduğu gibi kadınlar ve çocuklar üzerinde daha ağır yaşanmaktadır. Başta AKP iktidarının kapitalist politikaları olmak üzere, sermayenin, kentsel rantın, liyakatsizliğin, insan hayatını hiçe sayan imar uygulamalarının sebep olduğu bu büyük yıkımın sonuçları, zaten yoksulluk kıskacında, etnik ve dinsel olarak ayrımcılığa uğrayan, bölgesel eşitsizliğe, savaşa, emek sömürüsüne ve ataerkil şiddete en çok maruz kalan kadınları daha derinden etkilemektedir. Enkaza dönen kentlerden sağ kurtulabilen, yakınlarını kaybetmenin ağır travmasını yaşayan kadınlar, bir taraftan da güvenlik endişesini yaşamakta, göçe, yoksulluğa, salgın hastalıklara ve şiddet riskine karşı en savunmasız toplumsal kesimi oluşturmaktadır. Büyük bir felakete ve insanlık dramına sebep olan iktidar ve kurumları ise kadınlara ve çocuklara reva gördüğü gerici politikalarını hemen uygulamaya koymaktan geri durmamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı depremzede çocukların evlat edinenle evlenme engeli bulunmadığına dair tecavüz ve istismarı meşrulaştıran fetvalar verirken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kimsesiz kalan çocukları yurtlarda ve okullarda adları taciz, tecavüz, istismar ve şiddet ile anılan tarikat ve cemaatlere teslim etmekten utanmamaktadır.
Yaşanan depremlerin ardından eğitimle ilgili alınan kararlara baktığımızda siyasi iktidarın eğitimi önemsemediği ve eğitim hakkının ihlal edildiği görülmektedir. Barınma sorununun çözümünü uzaktan eğitim kararıyla öğrenci yurtlarını boşaltmakta bulmuş. Uzaktan eğitim ile nitelikli eğitimin önünü tıkamıştır. Derhal uzaktan eğitime son verilmeli yüz yüze eğitim başlamalıdır.
Savaşın, yoksulluğun, cinsiyet eşitsizliğinin ve muhafazakâr politikaların sonucu neredeyse her gün bir kadının katledildiği, LGBT’li bireylerin her türlü şiddete maruz bırakıldığı, haklarını savunanların cezaevlerinde rehin tutulduğu, kadın emeğinin rekabetçi, güvencesiz, esnek ekonomi politikaları dayatılarak sömürüldüğü, kadınların hukuksal haklarının gasp edildiği, kadını sadece aile ile tanımlayan, onu toplumsal alandan dışlayan gerici- ataerkil politikaların dayatıldığı, kadını güçsüzleştiren ve erkek şiddetine karşı savunmasız bırakmayı amaçlayan bu baskıcı ve çürümüş zihniyete karşı buradan kadın mücadelemizi yükselteceğimizin sözünü veriyor. Ve birlikteliğimizden aldığımız güçle;
ÖFKEMİZLE İSYANIMIZLA KADIN DAYANIŞMAMIZI ÖRMEYE DEVAM EDECEĞİMİZİ HAYKIRIYORUZ.
Yaşanan deprem ile birlikte daha da derinleşen eşitsizliklere eşlik eden yoksulluk toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle de birleşince önümüzdeki sürecin kadınlar açısından yaşamın her alanında güvencesizliği, bakım yükünü, şiddeti arttıracağı aşikârdır. Bu nedenle bu zor süreç önümüze daha fazla örgütlenme, daha fazla mücadele etme ve daha fazla dayanışma sorumluluğunu bizlere yüklemektedir. Bu zor süreçten hep birlikte daha güçlü olarak çıkacağız. Yaşadığımız acının yarattığı bu öfke bizi daha da güçlendirecek ve yaşamı yeniden öreceğiz. Yaşasın Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü! Yaşasın 8 Mart! Yaşasın Kadın Mücadelesi!