Haber: Mehmet Rebii Özdemir
(SAMSUN)- 26 yılda hiçbir ders alınmadığı, riskli yapıların hala tehlikede olduğunu 17 Ağustos depreminin 26 yılına dair İnşaat Mühendisleri Odası Samsun şube başkanı Hüseyin Talak düzenlediği basın açıklamasında şöyle dedi.
“Acı sonuçları itibariyle tarihimizin en büyük afetlerinden biri olan on yedi Ağustos Büyük Marmara Depremi'nin yirmi altıncı yılında yaşamını bitiren tüm yurttaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyan Marmara Depremi nüfusun ve sanayi yapılarının en yoğun olduğu geniş bir bölgeyi etkilemiş, büyük çapta can ve mal kaybına yol açmış uzun yıllar etkisini sürdürecek ekonomik bir yıkıma yol açtığı gibi sosyal açıdan da başta deprem bölgesinde yaşayanlar olmak üzere tüm yurttaşlarımızı etkileyen toplumsal bir travmaya dönüşmüştür. Aradan geçen 26 yıla rağmen deprem tehlikesi bugün hala İstanbul başta olmak üzere Marmara bölgesinde yaşayan yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. Nitekim bu endişe boşuna olmayıp son derece haklı gerekçelere dayanmaktadır. İstanbul'un Silivri ilçesi açıklarında Marmara Denizi'nde 23 Nisan 2025 tarihinde 6.1 büyüklüğünde meydana gelen deprem endişeleri bir kez daha canlandırmış, kentin depreme karşı ne kadar hazır olduğu konusunda soru işaretleri oluşturmuştur. Topraklarımızın ve nüfusumuzun büyük çoğunluğunun deprem tehlikesi bulunan bölgelerde yer aldığı ve sıklıkla ülkemizin çeşitli noktalarında büyük depremlerin meydana geldiği açık bir gerçektir. Son yüz yılda Türkiye'de seksen beş yıkıcı deprem meydana gelmiş ve yaklaşık seksen beş bin civarında insanımız hayatını kaybetmiştir. Yani ortalama her bir buçuk yılda bir yıkıcı deprem sonuç dolayısıyla nüfusun yüzde doksan altısı deprem riski altında bulunan bölgelerde yaşayan yurttaşların öncelikli sorunu depremlere karşı güvenli yerleşim alanları ve güvenli yapılaşma ihtiyacıdır.”
Deprem Riski Türkiye’nin Gerçeği
1999 Marmara depremi afetlere karşı bir dönüm noktası olarak kabul edildiğine dikkat çeken Hüseyin Talak konuşmasına şu ifadelerle devam etti.
“Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulan araştırma komisyonlarının raporlarında gerekse Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının açıklamalarında 6 milyon civarı yapının riskli olduğu ifade edilmektedir. Bu sayı toplam yapı stoku içerisinde %60'lara denk düşmektedir. Yani yetkili kurumlar tarafından bile açıkça yapılarımızın çoğunun depreme karşı hazır olmadığı itiraf edilmektedir. Kaldı ki bu sayılar hesaplamalara dayalı tahmini bir tespittir. Yani devlet Türkiye'de 6 milyon civarı yapının olası bir depremde ağır hasar alabileceğini tahmin etmekte ancak bu yapıların hangi olduğunu bilememektedir. 1999 Marmara depremi afetlere karşı bir dönüm noktası olarak kabul edilmiş. Bu tarihten sonra pek çok kuruluş, üniversite ve meslek odası her yönüyle depremi incelemiş ve alınması gereken önlemlere ilişkin pek çok rapor hazırlamıştır. Bu raporlar 2011 yılında AFAD tarafından hazırlanıp Bakanlığa kurulunca karar altına alınan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı'na dönüştürülmüştür. Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı, açıkça devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin, üniversitelerin meslek kuruluşlarını, sivil toplum kuruluşlarını, görevlerini tanımlamış ve yapılması gerekenleri takvimlendirilerek 2023 yılına kadar Türkiye'nin depremlere karşı hazır hale getirilmesi hedeflenmiştir. Ancak ne yazık ki 6 Şubat 2023 depremleri aradan geçen onca yılda hiçbir sorunun çözülemediğini, ulusal deprem stratejisi ve eylem planı dahilinde atılması gereken adımların pek çoğunun atılmadığını gözler önüne sermiştir. İşte bu plana göre yapı stoku envanteri daha 2017 yılında tamamlanmış olacak ve bahsi geçen 6 milyon nesli yapının hangileri olduğu belirlenerek gerekli tedbirler alınmış olacaktır. Bu çalışma yapılmış olsaydı 6 Şubat depremlerinde 11 ilde yıkılan ve ağır hasar alan 240 binden fazla bina belki de tespit edilmiş olacaktır. Hiç şüphesiz şehirlerimizin deprem tehlikesine karşı güvenli hale getirilmesi kolay olmayan çok yönlü ve maliyetli bir süreçtir. Ancak planlı ve toplumun çıkarlarını önceleyen bir anlayışla çok uzun zamana yayılmadan da gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu da ancak siyasi iradenin kaynakları doğru kullanarak sorunların çözümünde bilimin ve mühendisliğin gösterdiği yolu izlemesiyle gerçekleşebilir” şeklinde ifadelerde bulundu.
Kentsel Dönüşüm ve Samsun Örneği
İnşaat Mühendisleri Odası Samsun Şubesi olarak yetişmiş, deneyimli katkılarıyla yapı stoku envanter çalışmalarında yerel yönetimlerle her türlü iş birliğine açık olduklarını söyleyen Hüseyin Talak konuşmasının son bölümünde şöyle dedi.
"2012 yılından bu yana tespit edilen liste yapılardan yalnızca 238 bin civarında yapının dönüşümü tamamlanmıştır. Yani en yetkili arızalardan dile getirilen 6 milyon liste yapının yalnızca %4'ü bugüne kadar dönüştürülmüştür. Samsun özeline baktığımızda maalesef durum pek iç açıcı değil. Samsun'da kentsel dönüşüm yapılması gereken çok sayıda malimiz var. Bu mahallelerin bir kısmında dönüşüm planlama aşamasında olup henüz yapım sürecine başlanmamış durumdadır. Bu süreci en kısa zamanda tamamlanıp bu mahallelerde yaşayan vatandaşlarımıza güvenlik konutları teslim edilmelidir. Bölgesel dönüşümler ilgili kurumların koordinasyonunda gerçekleşmekte olup parsel bazında dönüşümler müteahhitlerin tercihleri doğrusunda gerçekleşmektedir. Ülkemizde olduğu gibi Samsun ilimizde de Parsel bazında dönüşümler sadece rantı yüksek olan bölgelerde sınırlı kalmış, çoğu riski bölgelere çivi dahi çakılmamıştır. Samsun özellikle 2001 yılından önce yapılmış olan yapı stokunun durumunu ortaya koyan herhangi bir veri maalesef elimizde mevcut değildir. Bu sebeple riski yapıların tespit edilmesi açısından, en kısa sürede yapılıp gerekli kriterleri taşımayan yapıların güçlendirilmesi veya yenilenmesi gerekmektedir. Yerel yönetimlerin bu konuda en kısa sürede aksiyon alarak bu süreci ilgili meslek odaları ile birlikte yürütmesi gerekmektedir. Biz İnşaat Mühendisleri Odası Samsun Şubesi olarak yetişmiş, deneyimli katkılarımızla yapı stoku envanter çalışmalarında yerel yönetimlerle her türlü iş birliğini açığız. Benzer çalışmalar DİMO tarafından birçok ilimizle yapılmış olup yapılmaya da devam etmektedir. 17 Ağustos 1999'dan 6 Şubat 2023'e oradan günümüze uzanan süreç göstermiştir ki, ülkemiz depremler karşısında kırılgan bir yapı stopuna, yetersiz planlama anlayışına ve denetimsiz bir yapı üretim sürecine sahiptir. Buna karşılık bilimsel bilgi ve mühendislik birikimiyle bu sorunların üstesinden gelmek mümkündür. Bunun için ülkemizin hem yetişmiş insan gücü hem de maddi olanakları yeterlidir. Yeter ki toplum yararını esas alan bir anlayışla hareket edilsin. Bilimsel verilerle şekillenen bir planlama yaklaşımı benimsenip kamusal devleti etkinleştirilsin. İnşaat mühendisliği odası olarak altını çözüyoruz. Deprem doğal bir olaydır. Afete dönüşmesi ise tamamen insan kaynaklıdır. Bilimsel bilgi ışığında hareket edildiğinde depremler felakete dönüşmez, can ve mal kaybı yaşanmaz. Bu nedenle siyasal irade, yerel yönetimler ve tüm ilgili kurumlar sorumluluklarını yerine getirmeli, kentleri planlamasından yapı üretim süreçlerine, yapı denetimden kentsel görüşme kadar tüm adımlar bilimsel ilkelere göre atılmalıdır. Toplumun yaşam hakkı, siyasal ve ekonomik çıkar hesaplarına kurban edilemez. Bugün yapılması gereken bellidir. Rantı önceleyen değil, insanı önceleyen bir kentleşme ve yapılaşma anlayışı derhal hayata geçirmelidir. Yapı denetimi kamusal bir hizmet olarak yeniden örgütlenmeli. Meslek odalarının bilgi ve birikimi, deneyimli insan gücü sürece mutlaka dahil edilmelidir. Depremler kaçınılmaz ancak afetler önlenebilir. Bu gerçeği görmezden gelmek, binlerce yurttaşımızın hayatına mal olmuştur. Daha fazla geç kalmadan, bir tek insanımızı daha yitirmeden, bilimi ve kamusal sorumluluğun rehberliğiyle harekete geçilmelidir."