Toplumların hafızası, sadece kitaplarda ya da arşivlerde değil; sokakta, hastanede, eczanede, bir beyaz önlüğün içinde de yaşar. Beyaz önlük, eczacılık mesleğinde bir kıyafet değil; bir tarihin, bir güvenin, bir kamu sözleşmesinin simgesidir. Şimdi bu simge, masa başında alınan bir kararla yok sayılmak isteniyor.
Kamu kurumlarında görev yapan eczacıların beyaz önlüğü çıkarıp haki yeşil üniforma giymesi öngörülüyor. Bu, sıradan bir kıyafet tercihi değildir. Bu, bir meslek grubunun kimliğini silmeye, görünürlüğünü azaltmaya, hafızasını törpülemeye yönelik sessiz ama etkili bir hamledir.
Beyaz önlük; tarafsızlığın, bilimselliğin, temizliğin ve güvenin simgesidir. Bir hasta için bu önlüğü görmek, “karşımda bana zarar vermeyecek, bana doğruyu anlatacak bir sağlık profesyoneli var” demektir. Yani mesele, yalnızca bir kumaş parçası değil; bir güven sözleşmesidir.
Bu sözleşmeye tek taraflı müdahale ediliyor. Gerekçeler muğlak, gerekçeler zayıf… Ama sonuç açık: Mesleki saygınlık zedeleniyor.
Eczacılar, sağlık sisteminde yalnızca bir yan unsur değil, omurgadır. Tedavinin bilimsel güvenliğinden sorumludurlar. İlacı raflara dizen değil, ilacı doğru zamanda, doğru şekilde halka ulaştıranlardır. Beyaz önlüğü çıkarmak, onları birer “üniforma personeline” indirgemek demektir.
Ve bu, mesleğe yapılabilecek en sessiz ama en derin hakarettir.
Üstelik bu karar sadece vicdanlara değil, yürürlükteki yasalara da çarpmaktadır. İlgili yönetmeliklerde eczacıların beyaz önlük giymesi açıkça düzenlenmiştir. Bu yeni uygulama, mevzuatla çelişen bir idari keyfiyettir. Hukuki zemini tartışmalıdır. Bu da gösteriyor ki mesele sadece sembolik değil, hukuki bir krizdir.
Bir başka mesele ise ayrımcılık boyutudur. Sağlık meslek grupları arasında hiçbirine bu şekilde müdahale edilmemişken yalnızca eczacıların hedef alınması, “neden biz?” sorusunu güçlendirmektedir. Bu, ekip ruhunu zedeler. Sağlık hizmeti bir bütündür; bir meslek grubunu dışarıya itmek, sistemin dengesine doğrudan saldırıdır.
Eczacıların beyaz önlüğüne dokunmak, halkın sağlık sistemine duyduğu güvene dokunmaktır. Çünkü bu beyazlık, yalnızca bir mesleği değil, toplumun kolektif belleğinde yer etmiş bir teminatı temsil eder.
Bir sabah bir önlük gider, ama onunla birlikte on yılların emeği, toplumun birikmiş güveni de sessizce gider.
Bu karar, sessiz bir dönüşüm hamlesidir. Bugün beyaz önlük gider, yarın başka bir mesleğin sembolü… Çünkü kimlikler bir kere silinmeye başlarsa durmaz.
Bu nedenle mesele, “kılık kıyafet”ten ibaret değildir. Bu, meslek onurunu, hukuku ve toplumsal hafızayı koruma meselesidir.
Eğer bu sessiz hamleye sessiz kalınırsa, yarın yalnızca bir önlük değil; bir mesleğin bütün saygınlığı kaybolabilir. Halkın güveni, masa başı kararlarla inşa edilmez ama çok kolay yıkılabilir.
Beyaz önlük yalnızca bir kumaş değildir; bir yeminin, bir geleneğin, bir hafızanın üzerimizdeki halidir.
Ve bu yemin, öyle kolay kolay soyundurulamaz.