İlçede toplam 2 adet 112 acil ambulansı var. Kulağa yeterli geliyor olabilir. Ama gelin görün ki, bu ambulanslardan biri bir hastayı Samsun’daki devlet hastanesine, Tıp Fakültesi’ne ya da Eğitim Araştırma Hastanesi’ne götürmek üzere yola çıktığında, geriye tek bir ambulans kalıyor. Bu ambulans da herhangi bir vakaya gittiğinde, ilçedeki acil durumlarda insanlar ya kendi imkânlarıyla araç bulmak zorunda kalıyor ya da saatlerce beklemek…
Dün akşam yaşanan olay bunun canlı bir örneği. Bir hasta, ambulansla sevk edilmesi gerekirken, ilçede ambulans kalmadığı için kendi imkânlarımızla, otomobille Bafra Devlet Hastanesi’ne götürülmek zorunda kaldı. Hastane yetkilileri “Ambulansın gelmesi uzun sürebilir” deyince, üstelik “Tüm riskleri alarak hastamı kendi rızamla taburcu ettiriyorum” kağıdı imzalatıldı.
Şimdi soruyorum: 30 bin nüfuslu bir ilçede, iki ambulansla nasıl acil sağlık hizmeti sağlanır? Bu ambulanslar tek seferde onlarca kilometre ötede hasta taşırken, ilçede başka acil durumlar olduğunda ne yapılır?
Sağlık Bakanlığı ve iktidar her fırsatta “Sağlıkta çığır açtık, dünyanın en iyisiyiz” diyor. Ama çığır açmak, şatafatlı şehir hastaneleri yapmakla olmuyor; küçük ilçelerin can damarları olan acil sağlık hizmetlerini güçlendirmekle oluyor. Madalyonun öteki yüzünde, hastalar kaderine terk ediliyor.
Evet, şehir hastaneleri büyük, modern ve etkileyici olabilir. Ama Alaçam’da olduğu gibi, bir ambulans 50 kilometre öteye giderken, başka bir acil vakaya müdahale edemiyorsa, o hastane binaları sadece birer beton yığınıdır.
Sağlıkta gerçek dönüşüm, köylünün, kasabalının, ilçelinin acil durumda güvenle ulaşabileceği sağlık hizmetini garanti etmekle başlar. Yoksa sloganlar atılabilir ama ambulans sirenleri susar.