Bir ülkenin en özgür yeri neresi olmalıdır? Sokak değil, meydan değil… Üniversite. Çünkü üniversite, bilimin mabedidir. O kapıdan içeri girildiğinde siyaset, ideoloji, iktidar hesapları geride kalmalıdır. Orada yalnızca aklın ve vicdanın sesi duyulmalıdır.
Bugün Türkiye’de bu ses kısılmak isteniyor. YÖK’ün merkeziyetçi gölgesi, siyasi atamalarla mühürlenen rektörlük koltukları, disiplin soruşturmalarıyla sindirilen akademisyenler… Tüm bunlar bilimin değil, biatin hakim kılınmak istendiğini gösteriyor. Oysa unutulan bir gerçek var: Biat eden üniversite, cahil kalan toplum demektir.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin özerkliğini güvence altına alır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, akademik özgürlüğü ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası sayar. Evrensel üniversite ilkeleri, bilimin devlet güdümünde olamayacağını, özerkliğin vazgeçilmez olduğunu hatırlatır. Baskılar hukuka aykırıdır, vicdana aykırıdır, geleceğe ihanettir.
Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar, tüm bu ilkelerin hayat bulduğu en çarpıcı direniş örneğidir. Atanan rektör yalnızca bir koltuk değil, bir zihniyetin sembolüydü. Hocalar ise aylarca sırtlarını döndüler, kapılara zincir vurdular, kar kış demeden direndiler. Baskılar, soruşturmalar, cezai tehditler… Hiçbiri işe yaramadı. Çünkü Boğaziçi’nin hocaları, yalnız kendi kürsülerini değil, toplumun geleceğini savundular. Ve hepimize şu gerçeği hatırlattılar: “Üniversite kamu malıdır; kişisel ikbalin değil, toplumsal aydınlığın adresidir.”
Bugün mesele yalnızca Boğaziçi değildir. Bugün mesele yalnızca bir rektör ataması da değildir. Bugün mesele, üniversitenin bilim üretme cesaretini kaybedip kaybetmeyeceğidir. Eğer üniversite susarsa, toplumun yarını susar. Eğer akademi biat ederse, düşünce zincirlenir, özgürlük ölür.
Bu yüzden bir kez daha yüksek sesle haykırıyoruz: Özerk, demokratik, bilimsel üniversite; yalnızca akademinin değil, bütün toplumun varlık sebebidir. Üniversite biat etmez, çünkü bilim boyun eğmez.
Tarih, baskıya boyun eğmeyenlerin tarihidir. Akademisyenler, öğrenciler ve özgür düşünceye sahip çıkanlar, bu ülkenin en karanlık günlerinde bile ışığı taşıyanlardır. Boğaziçi direnişi sadece bir kampüs hikâyesi değil; geleceğe bırakılan en büyük mirastır.