MEHMET REBİİ ÖZDEMİR

Tarih: 22.12.2025 20:41

Bu Ülkede Saat Hep Aynı Yere Çarpıyor: Ayın Sonuna

Facebook Twitter Linked-in

Bu ülkede zaman garip akıyor.
Takvim ilerliyor ama hayat ilerlemiyor.
Yıllar değişiyor, bütçeler geçiyor, rakamlar büyüyor ama insanlar küçülüyor.

Bir ülkede saatler hep aynı yere çarpıyorsa —
ayın sonuna,
cüzdanın dibine,
umutların kenarına —
orada sorun sadece ekonomi değildir.
Orada bir hayat düzeni arızalanmıştır.

Biz bugün tam olarak bunu yaşıyoruz.

 

Kâğıt Üzerinde Zengin, Sokakta Yoksul Bir Ülke

Bu ülkede bütçeler kâğıt üzerinde güçlüdür.
Cümleler sağlamdır, hedefler büyüktür, tablolar parlaktır.
Ama sokağa çıktığınızda o parlaklık kaybolur.

Çünkü kâğıt, üşümez.
Grafikler acıkmaz.
Rakamlar utanmaz.

İnsan utanır.
İnsan aç kalır.
İnsan çocuğunun gözünün içine bakamaz.

Bütçeler konuşulurken insan susuyorsa,
orada adalet yoktur.

 

Asgari Ücret: Bir Hayatın En Küçük Parçası

“Asgari” deniyor.
Yani en az.
Yani en alt.
Yani bir insanın insan gibi yaşayabilmesi için gereken taban.

Ama bu ülkede asgari ücret,
hayatın tabanı değil,
hayallerin tavanı oldu.

Bir işçi, aldığı ücretle geleceğini değil,
yalnızca bugünü idare etmeye çalışıyor.
Hatta çoğu zaman bugünü bile değil,
dünü kapatıyor.

Maaş yatıyor,
borçlar ayağa kalkıyor.
Para geliyor,
umut gidiyor.

 

Masalar Var, Ama Hayat O Masaya Uğramıyor

Ücretler belirleniyor.
Toplantılar yapılıyor.
Kapılar kapanıyor.

Ama o masalarda bir şey eksik:
Hayatın kendisi.

Orada kirayı düşünen anne yok.
Orada servis parasını hesaplayan baba yok.
Orada akşam pazardan dönüp poşeti saklayan emekli yok.

O masalar yukarıda kuruluyor.
Hayat aşağıda kalıyor.

Bu yüzden açıklanan her rakam,
insanların hayatına değmiyor.
Değmediği için de yaralıyor.

 Emekli: Bu Ülkenin Hafızası, Ama Unutulanı

Emekliler bu ülkenin hafızasıdır.
Geçmişi taşıyanlardır.
Çarkı döndürenlerdir.

Ama bugün o hafıza,
sessizce kenara itilmiştir.

Emekli artık torununa masal anlatmıyor,
fiyat anlatıyor.
Geçmişini değil,
indirim günlerini hatırlıyor.

Bir insan,
çalışarak yaşlanmışsa,
yaşlanınca çalışmak zorunda kalmamalıdır.

Bu bir lütuf değil,
bu bir onur meselesidir.

 

Gençler: Gelecek Denen Şeyin Bekleme Salonunda

Gençlere “geleceğimiz” diyoruz.
Ama bugünü onlara çok görüyoruz.

Okuyorlar.
Çalışıyorlar.
Borçlanıyorlar.

Bir yandan diploma,
bir yandan geçim derdi.
Bir yandan umut,
bir yandan yorgunluk.

Gençler artık hayal kurmuyor,
hesap yapıyor.

Bu ülkenin gençliği,
geleceği inşa etmiyor;
geleceğe dayanmaya çalışıyor.

 

Çiftçi: Toprağa Emanet, Piyasaya Terk

Çiftçi sabah erken kalkar.
Toprağa bakar.
Havaya bakar.

Ama artık bir de
fiyatlara bakmak zorunda.

Ekerken zarar,
satarken zarar.
Üreten kazanamıyor,
tüketen pahalıya alıyor.

Bu çelişki tesadüf değil.
Bu, yanlış bir düzenin en çıplak fotoğrafı.

Toprak hâlâ verimli.
Ama düzen çorak.

“Abartıyorsunuz” Diyenlere

Bize diyorlar ki:
“Abartıyorsunuz.”

Hayır.
Biz yaşamı anlatıyoruz.

Abartı değil bu.
Bu bir alışveriş fişi.
Bu bir kira kontratı.
Bu bir boş buzdolabı.

Bu ülkede artık kimse ikna olmuyor.
Çünkü herkes kendi gerçeğini cebinde taşıyor.

Asıl Mesele

Asıl mesele rakam değil.
Asıl mesele oran değil.
Asıl mesele büyüme değil.

Asıl mesele şu:
Bu ülkede kim rahat, kim zorlanıyor?

Eğer bir ülke büyüyorsa
ama insanları küçülüyorsa,
orada yanlış giden bir şey vardır.

Bir ülkenin gerçek bütçesi,
Meclis’ten geçen dosya değildir.
Bir ülkenin gerçek bütçesi,
mutfakta açılan dolaptır.

Bir ülkenin gerçek asgari ücreti,
açıklanan rakam değildir.
Bir ülkenin gerçek asgari ücreti,
bir insanın hayatıdır.

Ve bugün bu ülkede milyonlarca insan
aynı cümleyi kuruyorsa,
artık kimse kulaklarını kapatamaz:

“Biz bu ülkede ne yaşıyoruz?”

Ve daha da önemlisi:
“Biz bunları hak etmiyoruz.”

Eğer bu cümle hâlâ duyulmuyorsa,
sorun insanların sesi değil,
duymak istemeyenlerin vicdanıdır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —