Adliye koridorları, bugünlerde gazetecilerin ikinci adresi haline geldi. Kalemlerini, kameralarını, mikrofonlarını halka gerçekleri ulaştırmak için kullanan meslektaşlarımız, birer birer hâkim karşısına çıkarılıyor. Ne yazık ki BirGün yöneticilerine verilen ceza da bu tabloyu bir kez daha gözler önüne serdi: Türkiye’de gazetecilik bir meslekten çok, bir direniş biçimine dönüşmüş durumda.
Haberin suç sayıldığı bir ülkede özgürlükten söz edilemez
Bir haberi yayımlamak, halkı bilgilendirmek, gazeteciliğin en temel görevidir. Ancak bugün bu görev, adeta bir suçmuş gibi cezalandırılıyor. Haberin haberleştirilmesinin suç sayıldığı bir ülkede, ne basın özgürlüğünden ne de demokratik bir kamu düzeninden bahsetmek mümkündür.
Gazeteciler susarsa, kamu karanlıkta kalır. O karanlık, yalnızca basını değil; toplumun tamamını boğar. Bir gazetecinin susturulması, aslında milyonların susturulması anlamına gelir.
Basın özgürlüğü halkın hakkıdır
Basın özgürlüğü yalnızca gazetecilerin değil; halkın da temel hakkıdır. Çünkü haber alma hakkı, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. İktidarlar, rahatsız oldukları gerçekleri gizlemek için önce basını hedef alır. Gazeteciler susturulduğunda, toplumun sesi de kısılır. Eleştirinin olmadığı, sorgulamanın bastırıldığı, haberin cezalandırıldığı bir yerde demokrasi yalnızca kâğıt üzerinde kalır.
Bugün yargı önüne çıkarılanlar sadece gazeteciler değil; kamunun bilgiye erişim hakkıdır. Bir gazete yöneticisinin, kamu yararına bir haberi yayımladığı için cezalandırılması, bir ülkenin demokrasi siciline kara bir leke olarak geçer.
Gazetecilik suç değil, kamu görevidir
Adliyelerde yargılanan gazeteciler, aslında kamu adına görev yapıyor. Onların susturulmaya çalışılması, toplumun gözüne, kulağına, diline pranga vurmakla eşdeğerdir. Gazetecilik suç değildir; halk adına gerçeği haykırmaktır. Fakat içinde bulunduğumuz koşullarda, gazeteciler ne yazık ki “haber yapmanın” bedelini ağır şekilde ödüyor.
Son yıllarda artan dava dosyaları, cezalar, sansür kararları ve gözdağı operasyonları, mesleğimizi hedef alan sistematik bir baskının işareti. Her yeni ceza, “haber yapma” iradesine bir darbe daha indiriyor. Bu tabloyu normalleştirmemek, sessiz kalmamak zorundayız.

Birlikte durursak susturamazlar
Basın özgürlüğü, yalnızca gazetecilerin değil, tüm toplumun ortak savunma hattıdır. Bugün dayanışma her zamankinden daha büyük bir anlam taşıyor. Çünkü bir gazeteciye açılan dava, aslında tüm meslektaşlara ve topluma verilmiş bir gözdağıdır.
Bir meslek örgütünün temsilcisi olarak açıkça söylüyorum: Gazeteciliği cezalandırmak, halkın haber alma hakkına saldırmaktır. Bir haberi yayımladığı için ceza alan meslektaşlarımızın yanındayız. Onlar yalnız değiller. Çünkü hakikatin tarafındalar. Biz de hakikatin tarafındayız.
Hakikat susturulamaz
Gazetecilik, bir suç değil; kamu yararına yapılan, demokratik toplumların olmazsa olmaz bir faaliyetidir. Bu nedenle her türlü baskıya rağmen bu mesleği onurla sürdüren, gerçeği saklamayan, sorgulamaktan vazgeçmeyen tüm meslektaşlarımızı selamlıyorum.
Bugün gazetecilik yargılanıyor olabilir. Ama unutulmamalı ki tarih, hakikati susturmaya çalışanları değil; onu savunanları hatırlar. Hakikat, bir gün mutlaka galip gelir. Çünkü baskı rejimleri gelip geçicidir ama hakikat kalıcıdır.
Bu meslek onurlu bir direniştir
Susturulmaya çalışılan her gazeteci, bu mesleğe yeni bir inat, yeni bir kararlılık kazandırıyor. Bizler, mesleğimizin onuruna, kamu yararına ve halkın haber alma hakkına sahip çıkmaya devam edeceğiz. Hakikat için yazan, soru soran, araştıran, kamunun gözü kulağı olan her meslektaşımızla omuz omuzayız.
Basın özgürlüğü mücadelesi, aynı zamanda demokrasi mücadelesidir. Çünkü özgür basın yoksa özgür toplum da yoktur. Bugün BirGün yöneticilerine verilen ceza, bu ülkenin basın özgürlüğü karnesine yeni bir utanç notu olarak düşülmüştür. Ama aynı zamanda biz gazetecilere bir kez daha hatırlatmıştır:
Bu meslek onurlu bir direniştir. Ve biz, bu direnişten vazgeçmeyeceğiz.