Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın meslektaşımız Alican Uludoğan hakkında başlattığı soruşturma, sadece bir gazeteciye değil, Türkiye’de ifade özgürlüğüne ve demokrasiye yönelik ciddi bir tehdittir. Uludoğan, “İnfaz sisteminin suçluları cesaretlendirdiğini” söylediği için “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla karşı karşıya bırakılmıştır. Bu tutum, gazeteciliğin temel işlevi olan kamu yararına gerçekleri açıklama ve adalet sistemini eleştirme hakkının açık bir ihlalidir.
Toplumda infial yaratan ve geniş yankı uyandıran Şule Çet davasında hapis cezası alan Berk Akand’ın dışarıdan verdiği fotoğraf üzerinden, bir gazeteci gözüyle Türkiye’nin adalet sistemini yorumlamak ve eleştirmek suç değil, tam tersine demokratik bir hakkın ve gerekliliğin göstergesidir. Gazeteciler, toplumsal vicdanı harekete geçiren ve kamuoyu oluşturulmasını sağlayan köprülerdir. Alican Uludoğan’ın yaptığı da budur: Adalet sisteminin zaaflarını, infaz sisteminin yarattığı sorunları topluma açıkça göstermektir.
Ancak ne yazık ki, gerçekleri dile getirmek yerine, bu gerçekleri dile getirenler hedef haline getirilmektedir. Uludoğan’a yönelik soruşturma da bunun tipik bir örneğidir. Eğer bir gazetecinin, açık kaynaklı ve kamuya açık bir fotoğraf üzerinden yaptığı yorumlar “halkı yanıltıcı bilgi yaymak” olarak değerlendiriliyorsa, ortada ne gerçek bir suç ne de kamu yararına hizmet eden bir habercilik faaliyeti vardır. Burada sadece ifade özgürlüğü baskı altına alınmakta, eleştirel sesler susturulmak istenmektedir.
Gazetecilik; güçlülere, iktidara ve adalet mekanizmalarına hesap sorabilmenin, toplumu aydınlatabilmenin, toplumun vicdanını harekete geçirmenin adıdır. Bu hakka sahip çıkan meslektaşımızın yanında olmak, sadece bir meslek dayanışması değil, aynı zamanda demokrasi ve insan hakları mücadelesidir. Çünkü bir ülkede basın özgürlüğü yoksa o ülkede demokrasiden, adaletten ve hukuktan söz etmek mümkün değildir.
Bu soruşturma, yalnızca Alican Uludoğan’a değil, tüm gazetecilere gözdağı vermek amacı taşımaktadır. Oysa gazeteciler görevlerini yaparken, toplumun hak ettiği bilgiyi sağlamak için var güçleriyle çalışmaktadır. Hakikatleri aktarmak ve eleştiri yapmak, gazeteciliğin temel yükümlülüğüdür. İnfaz sisteminin aksayan yanlarını, adalet mekanizmasındaki sorunları, toplum vicdanını harekete geçiren meseleleri gündeme getirmek, kamu yararına yapılan bir hizmettir.
Toplumun doğru bilgilendirilmesi, adaletin şeffaf olması ve kamuoyunun bu konularda sağlıklı bilgi sahibi olması, güçlü ve sağlıklı bir hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Bu yüzden gerçekleri söyleyen gazeteciye değil, toplumu yanıltan, adalet sistemini işlemez hale getiren sistemlere dikkat çekilmelidir. Alican Uludoğan, yaptığı haber ve yorumla bu önemli görevi yerine getirmiştir.
Çağdaş Gazeteciler Derneği olarak, Alican Uludoğan’a yönelik soruşturmanın derhal sona erdirilmesini, ifade özgürlüğüne ve basın hürriyetine yönelik bu tür müdahalelerin son bulmasını talep ediyoruz. Gazetecilerin susturulmaya çalışıldığı bir ortamda ne demokrasi ne de adalet tam anlamıyla var olabilir.
Bizler, gerçekleri cesurca yazan, toplumu aydınlatan, kamu yararını gözeten tüm gazetecilerin yanındayız. Alican Uludoğan’ın ve benzer şekilde eleştirel seslerin susturulmaya çalışılması, toplumun haber alma hakkına yapılmış bir saldırıdır. Adalet ve demokrasi yolunda gazetecilik görevini yerine getiren meslektaşlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz.
Sonuç olarak, ifade özgürlüğünü kullanmak ve adalet sistemini eleştirmek suç değildir; aksine, bir yurttaşlık görevidir. Alican Uludoğan’a yönelik bu soruşturma kabul edilemez. Gerçekten korkulması gereken, eleştiriye kapalı bir sistem ve susturulmaya çalışılan doğru seslerdir. Gazetecilik; özgürlük, hak, adalet ve toplum vicdanı için vazgeçilmez bir savunmadır. Meslektaşımızın yanında durmak, bu değerleri savunmak demektir.